top of page
Ara

Devrim'e en yakın şeydir Evrim

  • Evrim Aykan
  • 28 Kas 2016
  • 2 dakikada okunur

Yorgunluk!

Günün ilk saatleri ama sanki tüm zamanların yorgunluğunu biriktirmişim üzerimde. Yürüyorum. Etrafımdaki herkes yavaşlamış, her nesne ağırlaşmış gibi. Kış bitiyor. Bunun yorgunluğu belki de üzerimde kalan! Çalıştığım ofis Cihangir'de. Metro'yu kullanıyorum her gün. Meydana Gezi parkından çıkıyorum. Parkın içinden geçerken baharın gelişini ufak ufak hissediyorum. Çıplak ağaçlar tomurcuklarla örtünmüş. Kuşlar tüylerini kabartıp havalandırıyor.

Evsizler ve tinercilerden başka kimse yok ortalıkta. Gezi’nin isyancı çocuklarını arıyor gözlerim. Bir yıl geçti tam üzerinden. Olaylar sırasında kaybettiğimiz canları anmak için yapılan temsili anıtın yerinde yeller esiyor. Hiç bir şey olmamış gibi! Unutuldu demek! Hayat sanki unutmak ve hatırlamak üzerine. Hatırlamak için unutmak zorunda mıyız?

Gezi Parkı'nın Taksim meydanına bakan tarafındaki merdivenlerde soluklanıyorum. Bu noktadan geniş bir açıyla etrafıma bakabiliyorum. Ne kadar güzel ve temiz görünüyor her yer. Cilalı bir ilizyon! Sol çaprazımda kalan AKM'nin pencerelerine sabah güneşi yansıyor. Sağ çaprazımda Cumhuriyet anıtı var. Anıtta bir kadın heykeli. Ve bu çağdaş kadının tam karşısında Atatürk Kültür Merkezi.

Ben etrafı izlerken, gezi isyanının görüntüleri hızla AKM'nin kırık pencerelerinden kayıp geçti sanki. 44 yıllık tarihinde bu meydandaki bütün olaylara tanıklık etmiş dev bir projeksiyon perdesi gibi dikiliyor karşımda AKM. O yüzden belki de katlini vacip görüyorlar. Bu perdeye artık bakamıyorlar. İnsanlık adına utanç verici bir tanıklık çünkü tüm bu olup bitenler. Sezonun son perdesinde son kez sahne aldı Geziciler.

Benim Taksim’le tanışıklığım yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip. Lise çağlarında birkaç kafa dengi arkadaşımızla okuldan kaçıp Gezi parkının içindeki “fışkıyeli” havuzun etrafında vakit geçirirdik. Sökülmek istenen o çilekeş ağaçların dallarına çıkardık. Ayfonlarımız olmadığı için o zamanlar çantamızda fotoğraf makinası taşırdık. O parkta, o ağaç dallarında çekindiğimiz ne enstantaneler var. Niyeyse sürekli koşardık istiklal caddesinde. Devrim koşusu değildi elbette! Sinema seanslarına sürekli geç kalırdık. Sanırım bunun için koşardık. Hatta İstiklal'i ikiye bölen, tarihi tramvay'ın sağında solunda sıra sıra ağaçlar vardı o zamanlar. Bir keresinde koşarken takla atmıştım ve gülmekten yığılıp kalmıştım o rayların üstünde. Saklarım hala o fotoğrafları.

Çılgın kızlardık biz. Başkalarına göre edepsizdik. Ama hayır biz sadece kanı kaynayan pırıl pırıl gençlerdik. Şimdi de marjinal olduk, oldurulduk! Ama ben biliyorum ki, ne isek o olduk! Asla iki yüzlü olmadık, asla kimseye boyun eğmedik. Hayatımız boyunca cesur ve dürüst kalmayı, adaletten yana olmayı, dişiliğimizden ve değerlerimizden ödün vermemeyi başardık. O zaman da isyan vardı ruhumuzda ama henüz ülke çapında değildi isyanımız, aile çapındaydı. Şimdi bakıyorum da 20 yıl sonra isyanım da büyümüş benim gibi, benim kadar!..

Adım Evrim benim. Devrim’e en yakın şeydir Evrim. Ne devrimler gördü ruhum, ne rejimler yıktım ruhumda, gene de yaklaşamıyorum bağımsızlık denen yaşama güzelliğine… N’olacak halimiz?..

(2014)

You Might Also Like:
IMG-20150726-WA0096
IMG-20150726-WA0032
IMG-20150726-WA0029
IMG-20150726-WA0027
IMG-20150724-WA0075
IMG-20150722-WA0082
20150720_081023
20150723_171052
IMG-20150721-WA0002
IMG-20150721-WA0010
IMG-20150718-WA0046
IMG-20150718-WA0043
Guguk-kusu
rota
Başlıksız-1
IMG_1600
CIMG3852
CIMG3190
DSC_1151
230
209461_10150184225272822_2683756_o
Başlıksız-1
CLvRA5
forest-04
12208300_10153657156922822_4462313531267070309_n
essay-writing
01-reading-a-book
tumblr_inline_n9n20p54yM1rba57i
200_s
cinema
tumblr_static_81kiply24twco4wssskgcsccs
e7fa4ff3aa7a8bdcda0c0010168798cb
spiral-the-great-circle-of-life-from-sacred-of-geometrys-facebook-page-946305_541235905913355_146467
wallpaper-nature-rainy-season
cffe67ff937c218b416c198ba3a43ded
rangi-papa
painting
rainy-weather-bamboo-tree-tattoo-design

             1980’de, Doğu Karadeniz’in bir köyünde, hayatı boyunca hiç manikür ve pedikür yaptırmayacak bir primat olarak dünyaya gelmiş. Kaçkar dağının eteklerinde, inekler, keçiler ve kartallar tarafından bir dağ kızı olarak yetiştirilmiş. Dağların keskin soğuğu cildini yakmış, Çoruh nehrinin azgın dalgalarında saçlarını yıkamış ve çok elma yemiş. O yüzden yanık tenli, kıvırcık saçlı ve kırmızı yanaklı olmuş.

Denizi ve asfalt yolları ilk defa 8 yaşındayken, ailesiyle beraber İstanbul’a taşınınca görmüş. Yüzmeyi 30 yaşında öğrenmiş. 30 yaşında gördüğü okyanusun derinliğinden çok korkmuş. Hala iyi yüzemiyormuş. Onu kartallar büyüttüğü için yüzmek yerine uçmayı tercih ediyormuş.

Çocukken başı kesik bir tavuğun hala koşabildiğini görünce travma geçirmiş. Kendi türünün omnivor bir hayvan olduğu gerçeğini bir türlü kabul edememiş. Bu yüzden türüyle hep kavga etmiş. Kedileri çok severmiş ama canlıların doğada yaşaması gerektiğine inanırmış, o yüzden şehirdeki evlerde kedi besleyemezmiş.

Yazı yazmayı öğrendiği günden beri günlük tutarmış. İlk-orta-lise ve üniversite eğitimini İstanbul'da tamamlamış. Mezun olduğu güzel sanatlar üniversitesi’nin rıhtımı, kendini ait hissettiği, özgürlüğünü ve yaratıcılığını keşfettiği ilk ve tek yer olmuş ama niyeyse yaşamak, öğrenmek ve para kazanmak için biraz acele etmiş. Üniversiteyi bitirmeden çalışmaya başlamış. Ama hiçbir zaman ihtiyacı olandan fazla para kazanamamış, bu yüzden ihtiyacı olandan fazlasını hiç harcamamış. Öyle ya da böyle bir gün okuldan mezun olmuş. Bir takım işler yapmış lakin kariyer yollarında da hiç öyle kendini paralamamış. Çünkü DNA diziliminde hırs denen gen yokmuş. Çalışmaktan çok sıkılmış. Uzakları merak etmiş. Vaktinden önce evlendiği adamla güney yarım kürenin en ucuna gitmiş. O kadar uzakta olmaktan çok korkmuş ve geri dönmüş. Kaldığı yerden devam etmek istemiş ama vaktinden önce evlendiği ve çok sevdiği adamdan ayrılmış. Çünkü kalbi kırılmış. Bir süre alçıda kalmış.

Yeni sayfalar açmış, yeni düzenler kurmuş, yeni insanlar tanımış, kırılan yerlerini alçılara sardırmış, yılmamış kırık dökük yola devam etmiş. Yaşama ve insanlara olan tutkusunu, merakını hiç giderememiş. Çok kitap okumuş ama kafa karışıklığı hiç geçmemiş. Sorunun ne olduğunu bir türlü çözememiş; babası mı onu sevmemiş, iyi bir vatandaş mı olamamış, öğretmenleri ona yanlış şeyler mi öğretmiş... muamma! 

Belki de lanetli hafızasıdır tek suçlu!

“Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.” Sait Faik Abasıyanık

İşte böyle olmuş Evrim.

Evrim Kim?

Join my mailing list

Search by Tags

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page