Serap tramvaya binerken, çantasının açık olduğunu fark etmedi. Bütün gün ayakta kalmaktan ve konuşmaktan yorgun düşmüş, dikkati dağılmıştı. Onlarca insana, onlarca defa, onlarca sayıda soru sormuştu. Şikayet etme lüksü yoktu, çalışmak ve para kazanmak zorundaydı. En kısa zamanda, en kestirmeden bulabildiği anket işi önceleri ona ilginç ve kolay gelmişti. Fakat aradan geçen zaman zarfında bu soru-cevap işi canını sıkıyor ve kazandığı insan tanıma yetisiyle herkesten nefret eder hale geliyordu. Nefret ettiği insanları kafasında şıklara göre ayırıyordu;
A şıkkı insanları Arsız,
B şıkkı insanları Bencil,
C şıkkı insanları Cesur,
D şıkkı insanları ise Dönekti…
Anketlere cevap vermeyenler ise E şıkkının kendisi yani hiç birisiydi… Şık giyimli insanlar, harf harf yüzler, yürüyen ayaklı seçenekler…
İnsanlar başkalarının sunduğu tercihler arasında kendi tercihlerini ve kendi hayatlarını seçtiklerini düşünüyorlardı. Binlerce konuşan ağız, kaçırılan bakış, teklif etmek ve reddedilmek arasında sıkışıp kalan Serap. Bütün bunlar arkadaşı Metin’in başının altından çıkmıştı.
Metin, Zeus’un ölümlü bir anketçi kızla macerasından doğmuş yarım bir Tanrı sayılırdı. Güçlü bacaklarıyla, bir at gibi bütün gün ayakta kalabiliyor ve yine güçlü sezgileriyle kimin A, kimin C olduğunu Serap’tan çok önce ve kesin bir şekilde ayırt edebiliyor, seçeneklerine ona göre yaklaşıyordu. Serap’ı da çoktan çözmüş ve alfabede henüz olmayan bir harfin yerine koymuştu. Metin’in Serap için yaptığı en şık hareketlerden biri de Serap’ın en ihtiyacı olduğu anda ona bu işi ayarlamak olmuştu. Metin Serap’a ilgi duyuyor bu yüzden hep onun etrafında dolanıyordu. Serap da bunun farkındaydı fakat bugünlerde Serap'ın ihtiyacı olan şey duygusal bir ilişki değil paraydı.
Serap yine de Metin’den uzaklaşamıyor ve onun yanındayken kendini güvende hissediyordu. Nihayet oldukça seçenekli ve yoğun bir günün ardından, Metin'le beraber tramvay'ı bekliyorlardı. Ve sırt çantasının açık olduğunu hala bilmiyordu Serap. Tramvay geldiğinde Metin önden bindi. Kaçırılan bakışlar, temas etmemeye veya temas etmeye özen gösteren bu yabancı bedenler arasında Metin, Serap için boş bir koltuk tutmuştu. Çok şükür ve ne gariptir ki kimse konuşmuyor ve nihayet hiçbir ağız hareket etmiyordu.
Nihayet koltuğa yerleşince çantasının açık olduğunu fark etti Serap. Fermuarı iyice açtı ve kara deliğe benzeyen çantasını telaşla karıştırmaya başladı. Bütün a’ lar, b’ ler, c’ ler … her şey vardı ama cüzdanı yoktu yerinde. Cüzdanını çaldırmak seçeneklerini çaldırmaktan daha iyiydi ama Serap yüzündeki şaşkınlığı ve üzüntüyü gizleyemedi. Metin’den rahatlatıcı bir söz beklerken, Metin ne söyleyeceğini o an bilemedi. Metin sessiz kalınca, “her şeyim onun içindeydi, ne bok yiycem şimdi!” diyerek ağlamaklı oldu Serap.
Metin Serap’ın cüzdanındaki o “her şeyi!” merak etti. Serap’ın neyi olacaktı ki! Varı yoğu aldığı üç kuruş haftalıktı onu da vicdansız hırsızın birine kaptırmıştı. Zaten para onun için bir çeşit masaldı; bir vardı bir de yoktu. Şimdi bu koca haftayı nasıl geçirecekti? Daha yeni işe başlamış ve yaşadığı sıkıntıları bir türlü atlatamamıştı. Ödeyemediği birkaç ayın kirasını ve biriken faturalarını da hatırlayınca midesi bulandı. Eyvah! Nufus kağıdı da cüzdanındaydı. Şimdi tüm hayatı hükümsüzdü.
Serap çok güzel bir kız değildi ama zekasını kullanırken dünyanın en dikkat çekici insanı olabilirdi. Metin bir sene önce, Taksim meydanında anket yapmak için bir “seçenek” beklerken gözüne kestirmişti Serap’ı. Zekası dışında aynı zamanda dünyanın en sevimli sakarı da olan Serap, o gün, elindeki kitapları düşürmüş, onları toplayayım derken, şapkasını düşürmüş, şapka rüzgardan uçmuş, onu yakalayayım derken de elektrik direğinin dibindeki çöp kutusunu devirmişti. Tıpkı doru atlarının alnındaki beyaz lekeler gibi bir lekesi vardı Metin’in. O gün bu doru atını karşısında görünce şaşıran Serap, yönünü değiştirmek istemişti ama bir türlü kurtulamamıştı Metin’den. Metin ısrarla Serap’la anket yapmak istiyor, peşini bırakmıyordu. Metin’in bir hali Serap’ı ikna etmişti. Metin kendi belirlediği sorularla, Serap hakkında bazı bilgiler edinmiş ve onu etkilemişti. Serap o günden sonra da çok defa onunla o meydanda rastlaşmış ve bir çeşit arkadaşlığa başlamışlardı. Bugün yanında olan, ona iş bulan ve şimdi simsiyah gözleriyle Serap’ın ta içine bakan Metin “bir şeyleri toplu halde çaldırmak için taşıyoruz galiba cüzdanları” deyince Serap'ı güldürmeyi başardı.
Tam bu sırada, ara durakların birinde durmuş olan tramvay, homurdanarak yeniden hareket etti. Tramvayın homurtusu giderek arttı ve kulakları sağır edecek metal çığlıklar atarak hızlandı... hızlandı... hızlandı… Geçtiği yerlerde gökyüzü yırtıldı ve sonunda öyle bir sarsıntıyla durdu ki, Serap’ın iç organları dışarı fırlayacaktı. Serap yaşadığı şokla etrafına bakarken tramvayın tavanının yerinde olmadığını anladı. Gökyüzünü görüyordu açık tavandan, tuhaf, sim siyah bir yarık vardı gökyüzünde. O yarıktan aniden küçük bir cisim düşmeye başladı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Serap n'apacağını bilemedi. Düşen şey ona yaklaştıkça fark etti ki; Cüzdanı! Kaybolan cüzdanı bu! Önüne düşen cüzdanı eline aldığında zaman durmuş, yer çekimi kaybolmuştu. Bu ne biçim bir andı! Hatta ne biçimsiz bir zamandı! Bütün bu acayipliklerden Metin onu kurtarmayacak mıydı? Nereye kayboldu Metin! İnsanlar neden kıpırdamıyordu? Neden Serap’ı kimse fark etmiyordu? İnsanların yüzleri yoktu, sadece harfler görüyordu. A yüzlü çocuk, B yüzlü kadın, D yüzlü adam… Düştüğü dehşetten kurtulmak ve bu lanet tramvaydan inmek istiyordu fakat kapılar açılmıyordu. Tramvay’ın açık tavanından dışarı çıkabilirdi. Oraya nasıl ulaşabilirdi? Hareketsiz duran insanların üstüne tırmanarak tavana çıktı ve gökyüzünde bir şey fark etti. Bu sefer o küçük yarıktan kocaman bir el Serap’a doğru uzanıyordu.
Metin, o büyük elleriyle Serap’ın yüzüne dokundu ve “hadi kalk Serap, geldik bizim durağa” dedi. Serap yorgunluktan oturduğu koltuğa yığılıvermiş, kısa sürede de uykuya dalmıştı. Uyandığında Metin’i karşısında görünce afallamış, gördüğü rüyanın etkisiyle hemen fermuarı açık olan çantasını yoklamıştı. Cüzdanın yerinde olduğunu görünce derin bir nefes almış ve gördüğü şeyin bir rüya olduğunu anlamıştı. İndikleri duraktan, Kazancı yokuşuna doğru tırmanmaya başladılar.“Metin" dedi Serap, "tuhaf bir rüya gördüm yolda, cüzdanım çalınmış benim güya…”
Kazancı yokuşuna usulca bir yağmur yağmaktaydı, ıslanmaktaydı Serap, ıslanmaktaydı Metin, ıslanmaktaydı bir aşk ihtimali… Yumuşayıp dağıldı ıslanan anket kağıtları…
(2010)