top of page
Ara

Tanrı resim yapıyor ve içine bizi hapsediyor

  • Evrim Aykan
  • 14 Ara 2016
  • 2 dakikada okunur

Denizin ortasında bir teknedeyim. Oldukça şık bir tekne. Etrafımda tanımadığım bir sürü şık insan. Uzunca bir masada yemek yiyoruz. Ne konuşuyorum bu insanlarla, neden buradayım hiçbir fikrim yok. İçim daralıyor. Tekne beni sıkıştırıyor. Bu insanlar! Tanımıyorum hiç birini. Öyle uzun bir masa ve öyle dar bir tekne ki oturduğum yerden kıpırdayamıyorum. Sıkıştım. Nasıl oradan uzaklaşacağımı düşünürken yavaş yavaş ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyorum. Masanın üstünde uçmaya başlıyorum. Kimse bunu tuhaf bulmuyor. Her şey çok olağanmış gibi yemeklerini yemeye devam ediyorlar. Onlar beni görüyor ben onları fakat beni ne olarak gördüklerini bilmiyorum. Sinek mi! Belki! Ben bir an önce dışarı atmak istiyorum kendimi. Pencerelere doğru yaklaşıyorum. Bu tekne pencereleri de ne kadar dar! İyi de ben bir sinek isem bu pencerelerden geçebiliyor olmam gerekmiyor mu? O zaman ben bir sinek değil miyim? Peki ne halt yemeye teknenin içinde bir o yana bir bu yana uçup duruyorum? Ardına kadar açık kocaman bir pencere fark ediyorum teknenin sonunda. Rahatlıkla pencereden geçiyor ve yavaşça dışarıya doğru süzülüyorum. Teknenin dışında ve denizin üstündeyim artık. Öylece havada asılı kalıyorum. Tekneye ve içindekilere dışarıdan bakıyorum. İçerisi ve dışarısı… Büyük bir fark!… Uçabilmek ve uçamamak!… Ayaklarımın altında derin bir deniz ve üstümde sınırsız bir gökyüzü.

Küçüğüm şimdi… çok küçük… çünkü boşluk büyük çok büyük… Ağırlığım yok fakat hareketim çok... Bir gökyüzüne yaklaşıyorum bir denizin yüzeyine… Deniz kıpırtısız. Denizden korkuyorum. Bu yüzden “yüzme” bilmiyorum ama “uçma” biliyorum. Yüzmek ve uçmak arasında bir fark olmadığını tahmin ediyorum. Aynı hissi veriyor. Suyun derinliklerinden çok korkuyorum. Şimdilik yapabildiğim en iyi şeyi yapıyorum. Uçuyorum. Tekneye yaklaşıp uzaklaşıyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Teknedekiler beni hayranlıkla izliyor. Artık beni fark ediyorlar. Yüzlerini görüyorum. Beni alkışlıyorlar. Kim bu insanlar? İçim sıkılıyor, hava kararıyor, deniz kopkoyu bir lacivert… gökyüzü dumanlı bir gri… Neler oluyor?

Hatırladım! Ben birini arıyorum? O beni bekliyor! Acele etmeliyim. Hızlanıyorum, çok hızlanıyorum. Bulutlara doğru. Ok gibi geçtim bulutların içinden. Atmosfere yaklaşıyorum. Burada büyük bir enerji var. Hemen yanı başımda şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyor. Parlak ışıklar görüyorum. Elektrikleniyorum. Saçlarım ve bütün tüylerim elektrikleniyor. Atmosfer tabakasına çok yaklaştım. Ve dokunuyorum. Zaman yavaşlıyor, ben ağırlaşıyorum, dokunduğum yer sıvılaşıyor. Her şeyin rengi gri oluyor. Ellerime bakıyorum. Parmak uçlarımdan başlayarak gri bir sıvı vucudumu kaplıyor. Korkuyorum. Bu civalı tabakayı geçemeyeceğimi anlıyorum. Geri dönmek istiyorum. Son bir kez arkama bakıyorum ve hızlıca oradan uzaklaşıyorum. Ama vucudumda bir acı hissediyorum. Vucudumun bir kısmının kurşun kalemle çizildiğini görüyorum. Biri ya da bir şey bedenimin resmini yapıyor. Bedenime değen her kalem darbesinde dayanılmaz bir acıyla sarsılıyorum. Acıya yenilmeden oradan uzaklaşıyorum. Tekneye geri dönüyorum. Titriyorum. Artık renkler var, gerçeklik var, tekne var, insanlar var. Teknedekiler çok telaşlı. Ben yukarıdayken aşağıda da bir şeyler olmuş olmalı! Ne olduğunu bilmiyorum ama aradığımı buluyorum. Onu görüyorum. Bir tek onun rengi gri. O da titriyor benim gibi. Yanıma geldi ve “ hiç kimse atmosfere bu kadar yaklaşmamıştı” dedi. Sarıldı birden bana ve fısıldadı kulağıma; “Tanrı resim yapıyor ve bizi içine hapsediyor!” Çıkmalıyız buradan…

(2006)

You Might Also Like:
IMG-20150726-WA0096
IMG-20150726-WA0032
IMG-20150726-WA0029
IMG-20150726-WA0027
IMG-20150724-WA0075
IMG-20150722-WA0082
20150720_081023
20150723_171052
IMG-20150721-WA0002
IMG-20150721-WA0010
IMG-20150718-WA0046
IMG-20150718-WA0043
Guguk-kusu
rota
Başlıksız-1
IMG_1600
CIMG3852
CIMG3190
DSC_1151
230
209461_10150184225272822_2683756_o
Başlıksız-1
CLvRA5
forest-04
12208300_10153657156922822_4462313531267070309_n
essay-writing
01-reading-a-book
tumblr_inline_n9n20p54yM1rba57i
200_s
cinema
tumblr_static_81kiply24twco4wssskgcsccs
e7fa4ff3aa7a8bdcda0c0010168798cb
spiral-the-great-circle-of-life-from-sacred-of-geometrys-facebook-page-946305_541235905913355_146467
wallpaper-nature-rainy-season
cffe67ff937c218b416c198ba3a43ded
rangi-papa
painting
rainy-weather-bamboo-tree-tattoo-design

             1980’de, Doğu Karadeniz’in bir köyünde, hayatı boyunca hiç manikür ve pedikür yaptırmayacak bir primat olarak dünyaya gelmiş. Kaçkar dağının eteklerinde, inekler, keçiler ve kartallar tarafından bir dağ kızı olarak yetiştirilmiş. Dağların keskin soğuğu cildini yakmış, Çoruh nehrinin azgın dalgalarında saçlarını yıkamış ve çok elma yemiş. O yüzden yanık tenli, kıvırcık saçlı ve kırmızı yanaklı olmuş.

Denizi ve asfalt yolları ilk defa 8 yaşındayken, ailesiyle beraber İstanbul’a taşınınca görmüş. Yüzmeyi 30 yaşında öğrenmiş. 30 yaşında gördüğü okyanusun derinliğinden çok korkmuş. Hala iyi yüzemiyormuş. Onu kartallar büyüttüğü için yüzmek yerine uçmayı tercih ediyormuş.

Çocukken başı kesik bir tavuğun hala koşabildiğini görünce travma geçirmiş. Kendi türünün omnivor bir hayvan olduğu gerçeğini bir türlü kabul edememiş. Bu yüzden türüyle hep kavga etmiş. Kedileri çok severmiş ama canlıların doğada yaşaması gerektiğine inanırmış, o yüzden şehirdeki evlerde kedi besleyemezmiş.

Yazı yazmayı öğrendiği günden beri günlük tutarmış. İlk-orta-lise ve üniversite eğitimini İstanbul'da tamamlamış. Mezun olduğu güzel sanatlar üniversitesi’nin rıhtımı, kendini ait hissettiği, özgürlüğünü ve yaratıcılığını keşfettiği ilk ve tek yer olmuş ama niyeyse yaşamak, öğrenmek ve para kazanmak için biraz acele etmiş. Üniversiteyi bitirmeden çalışmaya başlamış. Ama hiçbir zaman ihtiyacı olandan fazla para kazanamamış, bu yüzden ihtiyacı olandan fazlasını hiç harcamamış. Öyle ya da böyle bir gün okuldan mezun olmuş. Bir takım işler yapmış lakin kariyer yollarında da hiç öyle kendini paralamamış. Çünkü DNA diziliminde hırs denen gen yokmuş. Çalışmaktan çok sıkılmış. Uzakları merak etmiş. Vaktinden önce evlendiği adamla güney yarım kürenin en ucuna gitmiş. O kadar uzakta olmaktan çok korkmuş ve geri dönmüş. Kaldığı yerden devam etmek istemiş ama vaktinden önce evlendiği ve çok sevdiği adamdan ayrılmış. Çünkü kalbi kırılmış. Bir süre alçıda kalmış.

Yeni sayfalar açmış, yeni düzenler kurmuş, yeni insanlar tanımış, kırılan yerlerini alçılara sardırmış, yılmamış kırık dökük yola devam etmiş. Yaşama ve insanlara olan tutkusunu, merakını hiç giderememiş. Çok kitap okumuş ama kafa karışıklığı hiç geçmemiş. Sorunun ne olduğunu bir türlü çözememiş; babası mı onu sevmemiş, iyi bir vatandaş mı olamamış, öğretmenleri ona yanlış şeyler mi öğretmiş... muamma! 

Belki de lanetli hafızasıdır tek suçlu!

“Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.” Sait Faik Abasıyanık

İşte böyle olmuş Evrim.

Evrim Kim?

Join my mailing list

Search by Tags

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page