top of page
Ara

Welcome to Africa!

  • Yazarın fotoğrafı: evrimaykan9
    evrimaykan9
  • 9 Tem 2018
  • 2 dakikada okunur

Tanzanya hava alanına iniş yapar yapmaz 38 yıllık ömrümde fütursuzca işlettiğim zaman kavramıyla sert bir yüzleşme yaşadım. Gerçi onun öncesinde Kahire'de aktarma yaparken ufak bir öncü sarsıntı yaşamıştım; netice de Mısır da Afrika sınırları içine girmekte ve zamanın yavaşlığını biz hızlı ülke çocuklarına "yavaşlamaya giriş dersi" niteliğinde göstermekteydi!

Çokta abartılacak bir kalabalık olmamasına rağmen pasaport kontrol noktasında ve ülkeye girerken alınan vize kuyruğu sırasında harcanan zamana içim acıdı. Zira mal mal o kuyrukta beklemek yerine ben normal şartlarda o süre zarfında mesela 3 çeşit akşam yemeği pişirmiş, 100 sayfa kitap okumuş ya da 10 km sahil boyu yürüyüş yapmış olabilirdim. Ha bunların herhangi biri Afrika'ya giriş yapmak için beklediğin 2 saatten daha mı kıymetli diye sorsan yok işte geçmiş rutin hayatın içinde edindiğim saçma sapan alışkanlıklar ve hesaplardan öteye gidemiyor vereceğim cevaplar. N'apalım işte bu zamana kadar böyle gelmişti ve bir anda tüm bunları değiştirmek öyle kolay değildi. Sorun şu ki, her defasında aslında fiziksel bir sınırdan öte, görülmeyen psikolojik sınırlarla belirlenmiş başka ülke topraklarına geçerken, bu dünya düzeninin saçmalığı içinde bocalıyor ve şartlar değişmediği sürece seyahat etmenin saçmalığını sorguluyordum. Tüm gümrük kapılarına bir tekme koyup sınırın öbür tarafına çılgınlar gibi koşasım geliyor. Tıpkı bir film karesinde ki gibi arkamdan kurşunlar yağarken ben polis barikatlarını aştığımı hayal ediyorum.

Öyle hayallere dalmışken cep telefonuma bir mesaj geldi.

"Çoktan inmiş olmalısın, merak etme seni hava alanının dışında bekliyorum!" Evet tıpkı böyle yazıyordu! TÜRKÇE! Çünkü o benim ana dilimi benden daha iyi biliyordu.

Sözleştiğimiz saatten 1 saatten fazla gecikmiştim ve ben işlemlerin ne kadar ağır ilerlediğinden şikayet ederken o "Bana mı anlatıyorsun, ben Afrikalıyım, biliyorum burada işlerin ne kadar yavaş ilerlediğini, şimdi sen sakin ol diyordu.

O zaman rahat bir nefes almış ve kendime bir söz vermiştim, "Hiç kimsenin ve hiç bir koşulun keyfimi kaçırmasına izin vermeyecektim!" Lakin gel de bu deli kafaya laf anlat. Aradan 1 saat daha geçmişti, her bir dakika bana artık katlanılmaz geliyordu. Kafesinde duramayan, hırçın hırçın bir o yana bir bu yana saldırgan bakışlar fırlatan vahşi bir kaplan gibiydim 2 saatin ardına. Bir an geldi dişlerimi ne kadar sıktığımı ve "beklemek" denen bu illet duygunun ben de yarattığı bu huzursuzluğu neden kontrol edemediğimi sorguladım. İnsan ne garip bir yaratık; düşündüğünü düşünüyor, her şeyi biliyor anlıyor, bedeninin ruhunun dışına çıkabiliyor, dışarıdan bakabiliyor ama öfkesini kontrol edemiyor. Zaman'ı kontrol edememek ise beni en çok delirten duygulardan biri olmuştu şimdiye kadar. Etrafıma baktığımda benim dışımda bu kadar oflayıp puflayan başka birini göremedim. Herkes sırasının gelmesini bekliyor ve hiç kimse neden bu kadar işlemden geçtiğimizi ve her işlemin de neden bu kadar uzun sürdüğünü sorgulamıyordu.

Nihayet tüm işlemleri bitirip dışarı çıktığımda kocaman gülümsemesiyle Jamal'ı namı diğer bizim Cemal'i karşımda buldum, ona sarılmak tüm Afrika'ya sarılmak gibiydi ve o dakikadan itibaren tüm sitresim ve yorgunluğum geride kalmıştı. Hava alanından onun arabasıyla çıkıp 100 metre gitmemiştik ki, trafik ışıklarında bulunan yaya geçidinin üzerindeki çizgilerde durduğu için trafik polisinden ceza yedi. Fakat o yine yüzündeki kocaman ışıltılı gülümsemesiyle "Welcome to Africa" diyerek kalbimi fethetti.

Peki dedim o zaman ben de, teslim oldum sana Afrika, ehlileştir beni kollarında...

You Might Also Like:
IMG-20150726-WA0096
IMG-20150726-WA0032
IMG-20150726-WA0029
IMG-20150726-WA0027
IMG-20150724-WA0075
IMG-20150722-WA0082
20150720_081023
20150723_171052
IMG-20150721-WA0002
IMG-20150721-WA0010
IMG-20150718-WA0046
IMG-20150718-WA0043
Guguk-kusu
rota
Başlıksız-1
IMG_1600
CIMG3852
CIMG3190
DSC_1151
230
209461_10150184225272822_2683756_o
Başlıksız-1
CLvRA5
forest-04
12208300_10153657156922822_4462313531267070309_n
essay-writing
01-reading-a-book
tumblr_inline_n9n20p54yM1rba57i
200_s
cinema
tumblr_static_81kiply24twco4wssskgcsccs
e7fa4ff3aa7a8bdcda0c0010168798cb
spiral-the-great-circle-of-life-from-sacred-of-geometrys-facebook-page-946305_541235905913355_146467
wallpaper-nature-rainy-season
cffe67ff937c218b416c198ba3a43ded
rangi-papa
painting
rainy-weather-bamboo-tree-tattoo-design

             1980’de, Doğu Karadeniz’in bir köyünde, hayatı boyunca hiç manikür ve pedikür yaptırmayacak bir primat olarak dünyaya gelmiş. Kaçkar dağının eteklerinde, inekler, keçiler ve kartallar tarafından bir dağ kızı olarak yetiştirilmiş. Dağların keskin soğuğu cildini yakmış, Çoruh nehrinin azgın dalgalarında saçlarını yıkamış ve çok elma yemiş. O yüzden yanık tenli, kıvırcık saçlı ve kırmızı yanaklı olmuş.

Denizi ve asfalt yolları ilk defa 8 yaşındayken, ailesiyle beraber İstanbul’a taşınınca görmüş. Yüzmeyi 30 yaşında öğrenmiş. 30 yaşında gördüğü okyanusun derinliğinden çok korkmuş. Hala iyi yüzemiyormuş. Onu kartallar büyüttüğü için yüzmek yerine uçmayı tercih ediyormuş.

Çocukken başı kesik bir tavuğun hala koşabildiğini görünce travma geçirmiş. Kendi türünün omnivor bir hayvan olduğu gerçeğini bir türlü kabul edememiş. Bu yüzden türüyle hep kavga etmiş. Kedileri çok severmiş ama canlıların doğada yaşaması gerektiğine inanırmış, o yüzden şehirdeki evlerde kedi besleyemezmiş.

Yazı yazmayı öğrendiği günden beri günlük tutarmış. İlk-orta-lise ve üniversite eğitimini İstanbul'da tamamlamış. Mezun olduğu güzel sanatlar üniversitesi’nin rıhtımı, kendini ait hissettiği, özgürlüğünü ve yaratıcılığını keşfettiği ilk ve tek yer olmuş ama niyeyse yaşamak, öğrenmek ve para kazanmak için biraz acele etmiş. Üniversiteyi bitirmeden çalışmaya başlamış. Ama hiçbir zaman ihtiyacı olandan fazla para kazanamamış, bu yüzden ihtiyacı olandan fazlasını hiç harcamamış. Öyle ya da böyle bir gün okuldan mezun olmuş. Bir takım işler yapmış lakin kariyer yollarında da hiç öyle kendini paralamamış. Çünkü DNA diziliminde hırs denen gen yokmuş. Çalışmaktan çok sıkılmış. Uzakları merak etmiş. Vaktinden önce evlendiği adamla güney yarım kürenin en ucuna gitmiş. O kadar uzakta olmaktan çok korkmuş ve geri dönmüş. Kaldığı yerden devam etmek istemiş ama vaktinden önce evlendiği ve çok sevdiği adamdan ayrılmış. Çünkü kalbi kırılmış. Bir süre alçıda kalmış.

Yeni sayfalar açmış, yeni düzenler kurmuş, yeni insanlar tanımış, kırılan yerlerini alçılara sardırmış, yılmamış kırık dökük yola devam etmiş. Yaşama ve insanlara olan tutkusunu, merakını hiç giderememiş. Çok kitap okumuş ama kafa karışıklığı hiç geçmemiş. Sorunun ne olduğunu bir türlü çözememiş; babası mı onu sevmemiş, iyi bir vatandaş mı olamamış, öğretmenleri ona yanlış şeyler mi öğretmiş... muamma! 

Belki de lanetli hafızasıdır tek suçlu!

“Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir.” Sait Faik Abasıyanık

İşte böyle olmuş Evrim.

Evrim Kim?

Join my mailing list

Search by Tags

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page