Bu cennet köşe, Zanzibar Ada'sının güney doğusunda, Jambiani isimli bölgede yer alıyor. Zanzibar limanından taksiyle ulaşım sağlanabiliyor ve yol yaklaşık 1 saat sürüyor. Otelin Türk sahiplerinden Ulvi, ki kendileri eski bir beyaz yakalıymış - burayı Türkiye'nin Datça'sı olarak tarif ediyor. Sakinlik ve huzur arayanlar için çok doğru bir yer diyor. Özellikle bir balayı destinasyonu olabilir burası. Fakat çılgın partiler için de adanın en kuzeyindeki Nungwi bölgesi tercih ediliyormuş. Otel iki ortaklı. Ulvi ve Kayhan ve sevgili eşleri! Geçen yıl buraya tatile gelmişler ve çok sevmişler, sonra da neden burada yaşamayalım ki demişler. Evet bu kadar basit. Niyet koyunca her şey çok basit. O günden sonra da burada yeni bir hayat kurmaya başlamışlar. Çok da güzel yapmışlar, hakkıyla yapmışlar. Denize sıfır bungalowları ve mutfaktaki ustalıkları onları öne çıkarmış. Zanzibar'ın ilk Türk oteli. Menü'de gözleme'den tutun da, tantuni ve sucuğa kadar her şey var. Zira buraya gelmeden önce zaten Kayhan ve eşi İstanbul Bostancı' da restorant işletiyorlarmış, ki hala restoranları İstanbul'da faaliyetteymiş. Hem burada hem orada yaptıkları girişimler etkileyici.Burada mevsim yaz iken bizde kış oluyor bildiğiniz üzere. Dolayısıyla buranın pik sezonu Ocak-Şubat. Temmuz ayı buranın kışı olduğu için daha sakin. Ama kış dediğime bakmayın 3 gündür adadayım ve hava sıcaklığı 24-27 derecelerde. Bence çok ideal bir sıcaklık. Rahatlıkla da denize girdim. Su yükselirken ortaya çıkan çılgın dalgaları saymazsak! Su sıcaklığı da hiç fena değil. Fakat dün bir gel-git olayına tanıklık ettim. Benim için hayret vericiydi. Sabah uyandığımda sahil şeridinden yaklaşık 1-2 km geride olan Okyanus suyu, öğleden sonra 2 gibi, tekrar geri gelmişti. Tüm gün otelin çardağında oturup bu gel-giti yakından izledim. Sabahtan öğlene kadar, bembeyaz kumların üzerinde upuzun bir yürüyüş yapabilirken, eğer öğleni geçirirseniz aynı sahilden geri dönmeniz mümkün değil, çünkü sahil sularla kaplanmış oluyor. Akşam üzeri 4-5 gibi de geri çekilme tekrar başlıyor, hava karardığında yine sahil şeridinin kumları ortaya çıkıyor. Bu sefer de aynı sahilde milyonlarca parlak yıldızın altında gece yürüyüşü yapabiliyorsunuz. Ve sabah aynı rutinle bu gelgitler devam ediyor. Bu kadar büyük bir çekilmenin yaşanmasına hayret ettim doğrusu. Hint Okyanus'unun buradaki sahillerinde sıklıkla yaşanıyormuş bu doğa olayı. Fakat dün görülen dev dalgaların asıl nedeni sanırım güneş tutulmasıymış. Malumunuz bu gel-git hikayesi özellikle Ay'ın hareketlerinden etkilenirken, gezegen hareketlerine de kayıtsız kalamıyor sanırım.
Bu kıta da Güneş'in daha farklı doğduğundan ve battığından bahsetmişlerdi bana. Gerçekten de öyleymiş. Şimdiye kadar bir çok ülke ve şehir gördüğümü söyleyebilirim ama dünyanın hiç bir yerinde Güneş'e ve yıldızlara hiç bu kadar yakın hissetmemiştim kendimi. Bir de burası Ekvator'a çok yakın olduğu için gece ve gündüz süreleri tüm yıl boyunca eşit. Yani her gün sabah 6' da gün ağarıyor, her gün akşam 6'da gün batıyor.
Buraya ait o kadar güzel duygular uyandı ki içimde, sanırım Zanzibar'a özel bir yazı dizisi yapmam gerekecek. O hayalini kurduğu beyaz kumlara her bastığında gözleri dolan birini hayal edin. Bir hamak ve bir palmiye bir insanı ne kadar mutlu edebilir ve aynı anda ne kadar duygulandırabilir. İşte o saçma insan benim! Gözlerim doluyor o hamakta sallanırken. Tamam itiraf ediyorum biraz mutluluktan biraz da hüzünden. Kaybettiğimiz yıllara üzülüyorum. Kendi topraklarımızda çok yanlış şeyler öğrettiler bize ve çok çirkin şeyler yaşattılar hepimize. Şimdi hayıflanacak ve şikayet edecek olursam müthiş bir şımarıklık yapmış olurum. Zira yer kürenin bu bölgesinde yaşananlarla bizim yaşadıklarımız kıyas götürmez. Lakin şöyle düşünün, bunca imkansızlıklara rağmen Afrikalılar yaşam enerjilerini hiç bir zaman kaybetmiyorlar. Ben de şimdi onlara göre hiç de fena sayılmayan bireysel yarattığım imkanların içinde, kırılgan neşemi her defasında toparlamaya çalışıyorum. Neden çünkü sevgili ülkem hepimizi birer ruh hastasına çevirdi. Her şeyi bir kenara bırakın yaşam enerjimizi çaldılar bizden. Palmiye dibinde, hamakta sallanırken bile kendi ülkemde yaşananlardan dolayı kaygı bozukluğu yaşıyorum. Fakat insan olağanüstü bir yaratık; hayatta kalmak ilk güdüsü! Ciğerleri oksijen tükettiği sürece vazgeçmiyor ve umudunu yitirmiyor. Giderek azalıyor kaygılarım, korkularım, biliyorum, hissediyorum. Birazcık daha zamana ihtiyacım var sadece. Bugün daha 1 hafta oldu Afrika'ya doğru yola çıktığım ve bu güzel insanların bulaşıcı neşesi ve hayat enerjisi şimdiden damarlarıma zerk olmaya başladı bile. Daha çok başındayım Zanzibar gezimin fakat öyle gözüküyor ki şimdiye kadar yaşadıklarım yaşayacaklarımın teminatı gibi...
Yav he he! Neyse işte! Ezcümle demem o ki, tüm med cezirler, tüm gün doğumları, tüm gün batımları kısacası hayatın en güzel anları Garden Beach Bungalow'da yaşanır! Kıpıss! ;)